İlk çeyrek bitti, sıradakine geçelim mi?
Bitirdiğimiz yaşı mı yoksa gelecek yaşı mı kutluyoruz? Hoş, hangisi ise zaten bu bir kısır döngü olmuyor mu?
Burayı yedi yıldır kullanıyormuşum, kimseye derdini de sevincini de anlatmayan ben; burayı kara kutu yapmışım, bak sen! Taslaklardan en az yirmi yazı silmişim, başlıksız. Başlık bulamamışım, eh yaşadığına, hissettiğine bir isim veremiyorsan, çok da yaşamamışsın.
Çok da yaşamamışsın, mesela neyi, yirmi beş yılı mı?
Teşekkür ederim; hayatını sıkıca tuttuğun, kendi kendini kaldırdığın, döndürüp savurduğun için. Okuduğun, öğrendiğin, gezdiğin, dans ettiğin, yakarırcasına ağladığın, bayılırcasına güldüğün, sevinip de aynada şöyle bir poz kestiğin, anneciğini elinden geldiğince baş üstünde tuttuğun, kendinle gurur duyduğun, başardıkların, eline yüzüne bulaştırdıkların, şükrettiğin, inkar etmediğin, canını yakanların dilinden konuşmayıp sabır torbasına doldurduğun, gülüp geçtiğin, oturup sinirden çığlık attığın, kendini suçlasan da "öyle yapmak istemedin" deyip bağışladığın, gelenleri gülümseyerek karşıladığın; gidenleri hüzünlenerek uğurladığın ama her zaman nezaket göstermeye çalıştığın, isteyip alamadığında kendini üzmediğin, isteyip aldığında şımarmadığın, özlerken gerçekten özlediğin, nefret ettiğinde bir saniye bile dönüp bakmadığın, komiğine gelince koca bir kahkaha patlattığın, şöyle etraflıca bir süslenince saçlarını savurduğun, çimlere yatıp bir şarkı tuttuğun, aradıkça bir güzellik bulduğun, en paspal halinde bile tertemiz olduğun, kırmadığın; kırılıp yine de kırmadığın, kim olursa olsun elinden gelen bir şey varsa düşünmeden yaptığın, denediğin, yanıldığın, "yine de iyi ki" dediğin, "bir daha asla" dediğin, tatlıca sarhoş olduğun, zehir gibi akıllı olduğun, bile bile kanarken bile sahici olduğun, yanlış anlaşıldığında bile hoşgörülü olduğun, sevdiğin, sevildiğin... Seni sen yapan, seni kendi vicdan terazinde sallandırmayan her yanın, her anın için teşekkür ederim.
Şımarma, sen seversin şımarmaları ama bitmedi.
Bana özür borçlusun; kazanacağını bildiğin savaşlardan elini eteğini bir çırpıda çektiğin, yapabilecekken, yemin ederim canını yakanları yedi cihana rezil edebilecekken yapmadığın, "dururlar, anlarlar, susarlar" deyip paye verdiğin, kendi kıymetini önce kendin bilmediğin, olsun'ların ardına saklandığın, yer yer yastığa başını gömüp hıçkırarak ağladığın, seni üzen; hayatından çalan o zavallı kimselere durup şöyle bir işaret parmağını sallamadığın, içinde daima olduğunu bildiğin halde yeni kavuştuğun özgüvene ve güce daha önceden sarılmadığın, hayallerinin peşinden koşmakta geç kaldığın, yanlış seçimlerin, yanlış olduğunu sezerken bile zaman zaman kabullendiğin, tam boğazından tırmanıp diline varırken sustuğun, "sonra ya" deyip okumadın ya o kitapları, inatlarını çanta yapıp attığından sırtına, gülücüklerini işini sevmeyen bir bahçıvan gibi budadığın, güler yüzünü ilhamsız bir ressam gibi alelade karaladığın, paslanmış vanalar gibi sıkıca tuttuğun her an için kendini, hastanın şifa beklediği kadar mutluluklar beklediğin, mürekkep gibi yerli yersiz "bittim" dediğin, unutursun ya cüzdanı evde; kendine verdiğin sözleri öyle unuttuğun, sıcacık kumlara denize koşmak pahasına basarsın ya; öyle bastırdığın için benliğini, çok yorgunsundur da vermezsin ya bir yaşlıya yer; öyle yer vermediğin için umutlara, dopdolu cümlelerini saçlarını bir çırpıda kısacık kestiğin gibi kestiğin için koskoca bir özür borçlusun. Niyetim sana yüklenmek de değil.
Sakinsin, yetersiz elbet ama az çok bir şeyler bilirsin, kendi halinde; görece iyisindir de. Dışından çok derdin içinle, bilirim. Bana seni sorarlarsa; "iyidir ama zordur" derim.
Ve derim ki bir gün hikayen bittiğinde; "Bu dünyadan geçti, iz bırakmaktı derdi. Annesini çok severdi. Boyunca çocukları olsun, bir de boyunca çocuklara bir iyiliği dokunsun, çiçek eksin, çocuk okutsun, biraz hayvan sevsin; bundan fazla telaşı yoktu. Bir Attila İlhan'ın bir Aysel'i olmak isterdi."
Sana senden, kendini unutma, zahmet edip ara sıra oku;
"beni koyup koyup gitme, n’olursun
durduğun yerde dur
kendini martılarla bir tutma
senin kanatların yok
düşersin yorulursun
beni koyup koyup gitme, n’olursun
durduğun yerde dur
kendini martılarla bir tutma
senin kanatların yok
düşersin yorulursun
beni koyup koyup gitme, n’olursun
bir deniz kıyısında otur
gemiler sensiz gitsin bırak
herkes gibi yaşasana sen
işine gücüne baksana
gemiler sensiz gitsin bırak
herkes gibi yaşasana sen
işine gücüne baksana
evlenirsin, çocuğun olur
beni koyup koyup gitme, n’olursun"
beni koyup koyup gitme, n’olursun"
- Attila İlhan
Yorumlar
Yorum Gönder